12 Eylül 2006

(Tuna Kiremitçi, Tempo dergisi-15 kasım)

Çocukların ikisi de geceyi sevmezdi. Evdeki kötü ruh gece çıkardı çünkü.

Kalplerini yaralar, ruhlarını mahveder, sinir sistemleriyle oynardı çocukların. Bu gidişle büyüyünce eroinman ya da seri katil olacaklarından korkarlardı.

Hava karardığında eve kötü bir ruh girer, anne babayı etkisi altına alırdı. İkisinde sağlığı kötüye gidiyordu. Üstelik aşırı derecede içki içiyorlardı. Öğleden sonra birayla başlıyor, hava karardığında iyice çıldırmış oluyorlardı.

Küfürler, haykırışlar, içkiyle şişen dillere dolaşan hakaretler ve bazen sabaha doğru akıtılan kan....
Bu, bir çılgınlıktı.Akıl yoluyla çözemiyordunuz. Düşünmek sadece çılgınlığa yaklaştırıyordu sizi. İki insanın birbirine bunu yapabileceğini hayal edemezdiniz.
Akşam üstü televizyon karşısına oturup içmeye başlıyorlardı. Rakı, bira, zaman zaman da cin-tonik...

Bir taraftan da hakaret ediyorlardı birbirlerine. Televizyon karşısında geçirdikleri altı yedi saat boyunca birbirlerine saldırıyorlardı. Bazen açık ve ağır küfürlerle oluyordu bu iş, nadir olarak da ince, ruhu delip gecen iğnelerle...

Salonla çocuklarına odasının arasında tek bir koridor vardı. Üç-dört metrelik bir mesafe, iki kardeşi evdeki kötü ruhtan korumuyordu.

Çocuklar çareyi walkmen dinlemekte buluyordu. Onu dinlerken salondan yükselen çığlıklar duyulmuyordu çünkü. Ama ne yazık ki sadece bir walkmen vardı. Mecburen sırayla dinliyordu onlarda. Üstelik kulaklık bozuktu. Kablosunda temassızlık vardı. Doğru düzgün çalışması için kabloyu devamlı eğip bükmek gerekiyordu.

Önce ağabey bir şarkı dinliyordu, sonra kardeşi. Şarkılar gelip geçiyor ama evdeki çılgınlık bitmiyordu bir türlü....

Sezen Aksu, Supertramp, Travelling Wilburys, Timur Selçuk...

Hiçbiri korumuyordu onları çılgınlıktan, kulaklığı dinlerken küçük kız ağabeyine bakar ve onun yüz ifadesinden anlardı, içerideki cinnetin o andaki şiddetini.

Yüksek sesle hakaret ediyorlardı birbirlerine. Ağza alınmayacak duyanın kanını donduran küfürleri bağıra bağıra tekrarlıyorlardı. Bazen de mevcut küfürleri yeterli bulmayıp yeni küfürler üretiyorlardı birbirleri için.

Çocuklar duymak istemiyorlardı ama çaresizdiler. Yaşları henüz küçüktü ve gidecek yerleri yoktu. Kulaklarını ne kadar kapatsalar da, başlarını yastığın altına soksalar da duyuyorlardı ve haykırışlar engel dinlemiyor.beddualar onların küçük kulaklarına doluyordu.evde tek bir walkmen vardı. ruhlarındaki yaralar binlerceydi ama.evdeki kötü ruh hava karardığı zaman çıkıyordu ortaya.nereden geldiğini bir türlü anlamıyordunuz. ama hissediyorlardı. O geldiği zaman annelerinin sesi seğiriyor,babalarının bakışları sabit bir noktaya kilitleniyordu.
Kötü şeyler olacağını anlıyordunuz. Buna hiç bir şeyin engel olmayacağını da. Çocukların erkek olanı bunu anlıyordu. Kız olanı da. Anne babalarının boşanmaları için yalvarıyorlardı tanrıya.

Boşanmıyorlardı ama. ?çocuklar perişan olmasın? diye aynı evde yaşıyorlardı.
Asıl neden çaresizlikti oysa. Tek başına kalmaktan korkuyorlardı. Ayrılmadıkça daha da mutsuz oluyor ve bunun bedelini ödetiyorlardı, hem birbirlerine hem de iki çaresiz çocuğa...
Çocuklar onlara karşı ne hissedeceklerini bilmiyorlardı. Kötü ruh gelene kadar fena insan değillerdi çünkü. Sabah ayrıldıklarında akşam yaptıklarını hatırlamıyorlardı. Öğleye doğru hatırlamaya başlıyor, buna dayanamayacakları için de içkiye sarılıyorlardı hemen.
Çünkü hastaydılar. Evlilikleri onları hasta etmişti.

Bu durum çocuklar için bir cehennemdi. Yasaya göre sakıncası yoktu ama. Görünüşte kimse onları dövmüyor., tecavüz etmiyor, istemedikleri şeyleri yapmaya zorlamıyordu.
Ama dayak yiyor, tecavüze uğruyor ve zorlanıyorlardı işte. Sığındıkları oda da sırayla taktıkları kulaklıkta şarkılar akıp gidiyor ama cehennem bitmiyordu.

Ve yemin ediyorlardı, kendi evlatlarını böyle mutsuz bir evde büyütmeyeceklerine.
Fiillerin geçmiş zaman kipinde olduğuna bakmayın, bu bir şimdiki zaman hikayesi.
Siz bu satırları okurken binlerce evde on binlerce çocuk dolaylı ruhsal tacize uğruyor. Sonra büyüyor ruhlarında ki yıkımın farkına bile varmadan, adını koyamadıkları bir sıkıntıyla geçiriyorlar hayatlarını. Küçükken tanık oldukları cinnetin gölgesi ömür boyu üzerlerinden kalkmıyor.

Gök kubbeyi kaplayan o sinek yeşili bulut dağılmıyor bu yüzden. Kötü ruh evi terk etmiyor.
O bozuk walkman kulaklığıysa hala cızırdıyor durduğu yerde.

0 yorum: